ADANA BÖLGESEL TURİST REHBERLERİ ODASI
 
Adro
ADRO
ADANA BÖLGESEL TURİST REHBERLERİ ODASI
RBS Sistemi Rehber Talep Formu Adro facebook Adro instagram Adro twitter
 
ANA SAYFA | HAKKIMIZDA | ÜYELİK VE ÜYELERİMİZ | MEVZUAT | EĞİTİM VE ETKİNLİKLER | RAPORLAR | DUYURULAR | İLETİŞİM
 
Çukurova Tarihi
Kalelerimiz
Ören Yerlerimiz
Müzelerimiz
Doğal Alanlarımız
Camiler ve Kiliseler
 Ören Yerlerimiz
 
Şar Antik Kenti / ADANA

Tufanbeyli İlçesi'nin kuzey ucunda Kayseri İl hudutlarına birkaç km. uzaklıktaki ören yerinde Hitit, Roma ve Bizans dönemi eserleri yer almaktadır. Günümüze sağlam kalabilmiş eserlerin çoğu Roma dönemine ait olanlardır. "Kilikya Komanası" diye anılan bu yer Etilerin dini merkezlerinin ikincisi olup ilki "Pontus Komanası" idi. Hitit Kralları bizzat gelerek burada dini ayinlere katılırlardı. Bu dini merkezlerde başrahibin emrinde kadın ve erkek altı bin kişi hizmet görürdü. Tapınağa vakfedilen zengin toprakların gelirini de başrahip alırdı. Büyük rahiple kral aynı soydandı ve başrahibin Kilikya ve Kapadokya komanalarındaki mevkii kraldan hemen sonra gelirdi. Şar'da ayakta kalabilen eserler çoğunlukla Roma eserleridir. Bunlar arasında "amfiteatr"; yani kademeli açık hava tiyatrosu bilhassa dikkati çeker. Yukarı mahallenin güneyinde, çayın sol kıyısındaki yamaçta yer alan bu tiyatro ne yazık ki bugün bir hayli harap durumdadır. Ayakta kalan bölüm, yüksek bir duvar ile merdiven şeklinde yükselen bazı sıralardır. Bu merdivenlerin altında hem destek vazifesi gören ve hem de vahşi hayvanların barınak yeri olarak kullanılan mahzenler vardır. Bunların bir kısmı halen toprak altındadır. Burada bir diğer önemli eser de Bizanslılardan kalma kilisedir. Kubbesi yıldırım düşmesiyle yıkılmış olan bu tapınak muntazam yontulmuş gayet iri taşlarla inşa edilmiştir. "Kilise Mahallesi" diye anılan yerdeki bu Hıristiyan tapınağının ayakta kalan tek bölümü apsis kısmına ait 5 metre yükseklikteki duvardır. Bu binaya ait yerdeki taş bloklar üzerinde çeşitli geometrik motifler ile biri üzerinde bir haç şekli görülür. Şar'ın maziden kalan en kıymetli ve nadide eseri "Alakapı" dır. Bulunduğu mevki bu ad ile anılır. Büyük mermer bloklarla meydana getirilen 6 metre boyunda ve 3 metre enindeki bu yüksek yapının, Ana Tanrıça Tapınağı'nın kapısı olduğunu söyleyebiliriz. Tapınak tamamen yıkılmış olmakla beraber, bu kapının yanı başında görülen üzerleri bitkisel motiflerle süslenmiş cephe ve yan duvar taşları binanın orijinal durumu ve ölçüleri hakkında bir fikir verebilmektedir. Romalılar zamanında Hierapolis adıyla anılan bu yerde başka bina kalıntıları, rölyefler ve kitabeler ile sütun, sütun başlığı, arşitrav ve kemer gibi çeşit çeşit mimari öğeler görülmektedir.

Anavarza Antik Kenti / ADANA

Tarihi 2100 yıl öncesine giden ve en parlak dönemini Roma İmparatoru Septimius Severus’un ödüllendirmesiyle M.S. 2. yüzyılda yaşamaya başlayan Anavarza, zaman içinde önemli bir kent haline gelerek 408 yılında Kilikya başkent unvanına kavuşmuştur. Bizans Dönemi’nde önemini devam ettiren, sonraki yıllarda Ermeniler, Abbasiler, Selçuklular, Ramazanoğulları, Osmanlılar gibi çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan Anavarza’da farklı kültürlere ait izleri bir arada görmek mümkün. Bu kültürel zenginliği sayesinde de UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde yer alması uygun görülen kent; kalıntıları, tarihi ve efsaneleri ile dikkat çekiyor.
Bir süreliğine bölge başkentliği yapan Anavarza’nın bu dönemde şenlik ve spor müsabakalarının da merkezi olduğu biliniyor. Stadyum ile tiyatro kalıntılarını gördüğünüzde bir zamanlar sahnelenen oyunlar ve heyecanlı yarışlar gözünüzün önünde canlanacaktır. Antik kentte sütunlu yol, mozaikli havuzlar ziyaretçilerin ilgisini çeken diğer kalıntılar. 6. yüzyıla ait Kaya Kilisesi ve Havariler Kilisesi Bizans, batı kapısının dışındaki bir kulede görülen Arapça kitabe ise Abbasi Dönemi’ne işaret ediyor. Anavarza ören yerini çevreleyen surlar 1500 metre uzunluğunda ve giriş kapılarından 3. yüzyıla tarihlendirilen bir tanesi zafer takı biçiminde tasarlanmış. Halen devam eden kazı çalışmalarında tespit edilerek bir bölümü açığa çıkarılan 32 m genişliğe ve 1700 m uzunluğa sahip olan yolu ise antik dünyanın en geniş ve büyük sütunlu caddeleri arasında. Kentin yüzlerce yıl stratejik önemini yitirmeyen kalesi 200 metre yüksekliğinde ovaya hâkim bir tepede yükseliyor. Yolu son derece dik ve sarp olduğu için çıkış zahmetli olsa da 11. yüzyılın ortalarına tarihlendirilen kiliseyi ve Çukurova’nın panoramik manzarasını görmek isteyenler için zor olmaktan ziyade keyifli bir tırmanış olacaktır.
Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü Tanıtıcı Yayınlar

Misis Antik Kenti (Mopsuhestia) / ADANA

Misis bölgesinde yapılan kazılarda, Osmanlı, Bizans, Arap ve Roma çağlarına ağıt kültür katlarına rastlanmış, ne yazık ki sadece Müzedeki mozaikler ile bir kaç tarihi eser ve eski zamanlara uzanan öyküsü ile Misis Köprüsü günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Misis Kazıları
Misis yöresinde 1956, 1957 ve 1958 yıllarında Prof. Dr. Theodor Helmuth Bosser başkanlığında kazılar yapıldı. 1959'daki kazıda höyüğün batısındaki kilisede IV. yüzyıla ait mozaikler bozuk bir durumda ele geçirildi. Kilisenin altında bir Roma tapınağı olduğu sanılır. Esas höyüğün merkezinde ve batı yamacındaki çalışmalarda Bizans ve daha genç devirlere ait duvarlar ve 6 m yüksekliğinde tuğladan kubbeli kaleye ait su sarnıcı bulundu. Sarnıç geç bir devreye ait olduğu anlaşıldı. Kilisede bazı Arapça yazılı mezar taşları ele geçti. Ayrıca bol sayıda Bizans boyalı çanak çömleği bulundu. 
1957'deki çalışmalarda. höyükte İslam çağına ait kubbeli, tuğladan büyük bir sarnıç meydana çıkarıldı. Ele seçen Bizans çanak çömleğinde ise figürlü tasvirler vardı. 1958'de höyüğün doğu yamacında çalışıldı.
Osmanlı, Bizans, Arap ve Roma çağlarına ait kültür katları, şehir duvarları kule ve kapıları sondajlarla tespit edildi. 12. yüzyıla ait kilise inşaatı bulundu. Kazıda elde edilen Bizans ve İslam seramikleri zaman bakımından tespit edilerek 8. ve 9. yüzyıla ait İslami döneme ait seramikler, Grekçe ve Arapça kitabe parçaları, Roma ve İslam çağına ait heykeller bulundu.
Misis hakkında yazılanlar
Misis’e dair ilk bilgiler M.Ö. 1183-1181 yılları arasında baştan başa onarıldığına dair Herodot ile Strabon'dan edinilen bilgilerdir. Misis’e dair Herodot ve Strabon iki farklı hikaye aktarmışlardır. Herodot, Truva'nın zaptından sonra Egeli Yunanlılardan Anflochos'un Kilikya'ya göçerek Suriye hududundaki eski Pesideion şehrini kurduğunu yazarken M.Ö. 66’da Amasya’da doğan Strabon ise Anflochos'un Mopsos ile birlikte Kilikya'ya döndüğünü ve beraberce Misis gibi bir sıra önemli şehirler tesis eylediklerini söylemektedir.
Tarih dönemleri içerisinde Danunalar Misis'e Pahri, Asuriler Pahru derlerdi. Yunanlılar tarafından ise Mopsuhestia diye söylenen ve Mopsos'un evi manasına gelen eski Misis gelişmiş bir şehir olarak bilinirdi. Burada şehrin stadyumu ve akropolü gibi büyük tesisleri yükselir ve iki tarafı mermer sütunlu geniş bir yoldan yelkenlilerin bağlandığı ırmak boyuna gidilirdi. Bir zamanlar da Danuna Krallığı’nın hükümet merkezliğini yapan Misis'in birçok defalar İran Satraplarınca yönetilmesi Misis’in stratejik durumu kadar ekonomik ekonomik açıdan önemini de göstermektedir. 
Altıncı Selökos da Misis'de oturmuş ve fakat halka çok fazla vergi uyguladığı için halkın isyanı ile karşılaşmıştı. Misis'liler kral sarayını ateşe vermişler ve Selökos burada yanarak ölmüştür.  MÖ. 93 yılında meydana gelen şu hadise bize Selökidler'in en zayıf dönemlerinde bile Misis'in iyi binalara sahip bulunduğunu göstermektedir.
Romalılar devrinde ise Misis daha da gelişmiş bir şehir durumuna geldi. Büyük surlarla çevrilmiş olan Misis, Ceyhan nehrinin sağ ve sol kıyılarını işgal ediyordu. Selökidler idaresinde Selösi ismini alan Misis'e Kilikya prokonsulü  Ciceron tekrar Mopsuhestia demiş ve imparator Adrian burada birçok inşaat yaptırarak şehre "Hadriana Mopsuestia" adını koymuştur. Gerek bu onarma faaliyeti ve gerekse Langlois'nın Misis'de bulduğunu söylediği bir taş üzerinde: «Mukaddes, hür, müstakil, Roma'nın dostu ve müttefiki Misis» ibaresini taşıyan yazı Romalıların Misis'e pek önem verdiklerini belirtmektedir.
Misis en görkemli devirlerini Romalılar ve Harun Reşit devrinde bulmuştur. O zamanlar şehir kuzeydeki sırtlardan başlayarak, Yunanlıların Pagros dedikleri, Nur dağları eteklerine kadar uzanıyordu. Misis surlarının 3 kapısı vardı. Bunlardan Adana ve Halep kapıları batı ve doğuya açılıyorlardı, Köprü kapısı ise, iki tarafı yüksek duvarlı bir geçit ile kaleye irtibat sağlıyordu.

 

Akören – Aladağ / ADANA

Akören 1 (Göveren) ve Akören 2 olarak adlandırılan iki yerleşim yeri vardır. Gövören olarak adlandırılan Birinci kısım köyün üst rafında güney batı yamacındadır. Bulgulara göre burada yaklaşık 30’dan fazla hane bulunuyordu. Bizans Döneminde inşa edildiği tahmin edilen bu kalıntılar, bugün dahi önemini koruyacak durumdadır. Köy merkezinde dar sokak aralarında birbirine bitişik evlerin arasında üç kubbeli bir kilise mevcuttur. Kilisenin güney kapısının üstündeki kalker taşından yapılmış konsolun üzerinde 572 tarihi yazılmıştır. Bizanslılar tarafından bu kilisenin birkaç kez restore edildiği tespit edilmiştir. Burada günlük yaşama dair çeşitli taşlar bulunduğu gibi yağ yapımında kullanılan taşlar da mevcuttur.
 Akören 2 olarak adlandırılan diğer yerleşim yerinin girişi Kayabaşı olarak adlandırılmıştır. Yerleşim alanının doğusunda ve batısında yan yana sıralanmış, sık biçimde duran elli kadar ev olduğu görülmektedir. Güney batısında kiliseye ait olan bir haç işareti bulunmaktadır. Burada ayrıca birçok yazıtta vardır. Bunların bir kaşında M.S. 525 tarihi yazmaktadır. Kuzey kısmında ise ikinci bir kiliseye ait kalıntılar vardır. Bunun yanı sıra Bizans döneminden kalma büyük ve ihtişamlı mezarlıklar bulunmaktadır. Yazıtlarda M.S. 170 tarihinin kazıldığı görülmüştür. Mezar odaları da mevcuttur.

 

Sirkeli Muvattali / ADANA

Ceyhan-Sirkeli Muvattali Kabartması ve Antik Kenti, Eski Misis-Ceyhan karayolu üzerinde yer alan Sirkeli köyünde Ceyhan Nehri kenarında bir kaya kütlesinin üzerinde bulunmaktadır.
Yakında Sirkeli Höyüğü bulunur. Hitit İmparatoru Muvattali, Mısır Firavunu Ramses ile yaptığı ünlü Kadeş Savaşı'na giderken buraya uğramış ve bu olaydan sonra Hititler tarafından bu yerin kutsallığına inanılmıştır. Muvattali kabartması Anadolu'daki en eski Hitit kabartması olması ile de ayrı bir öneme sahiptir.
Kral Muvattali komutasındaki Hitit ordusunun, Ramses komutasındaki Mısır ordusuyla yaptığı ünlü Kadeş Savaşı'na giderken konakladığı Ceyhan Nehri kenarındaki Sirkeli Köyü'nde bulunan höyükte, Adana Müze Müdürlüğü yetkililerince inceleme başlatıldı. Yetkililer, Hititler tarafından kutsal sayılan ve Anadolu'daki en eski Hitit kabartması olan Muvattali rölyefinin bulunduğu höyüğün bulunduğu bölgenin, yapılacak çalışmalardan sonra SİT alanı ilan edilip edilmemesine karar verileceğini belirtti

 

Aegae Antik Kenti / ADANA

Ceyhan'dan 34 km uzaklıkta olan ve deniz kenarında bulunan Adana'nın sayfiye kenti Yumurtalık ilçesinde, Aegea Antik Kenti kalıntıları bulunmaktadır.
Kurulduğu tarih tam olarak bilinmeyen Ayas (Aegae) antik kenti Helenistik devirde Bergama'daki gibi dünyanın üç Asklepeion tapınağından biri ile ünlü idi. Roma imparatorluk döneminde gelişmesini devam ettiren Ayas, Ortaçağ'da doğunun Akdeniz'e açılan en önemli liman kentlerinden biri olmuştur.
Özellikle Ceneviz ve Venedikli tüccarlar Aegae Limanı'nda koloniler kurmuşlardır. Ünlü seyyah Marco Polo Çin seyahati için 1268 yılında bu limandan karaya çıkmış, seyahatini tamamladıktan sonra yine bu limandan gemiye binip Venedik'e dönmüştür. Ayrıca Ayas ve Atlas kaleleri, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaptırılan üç katlı gözetleme kulesi, Osmanlı ve Roma hamamları kentin tarihi zenginliğini artırmaktadır.
Kıyıdan yaklaşık 200 metre açıkta bulunan küçük bir adada da Aegae Antik Kenti kalıntıları izlenebilir

 

Magarsos Antik Kenti / ADANA

Adana iline bağlı İlçe Merkezi Karataş kasabasının 5 km. kadar güneybatısında, fenerin bulunduğu yamaç üzerinde idi. Burada limana bakan görkemli bir kale, denize dönük büyük bir tiyatro ve bir Athena tapınağı bulunmaktaydı.
Antik Kentin adı, Luvi dilindedir ve ilkçağlarda o yakınlarda denize akan Ceyhan Nehrine işaret etmektedir. Magarsa adı ırmağa işaret ettiğinden, Hellenleşme döneminde bu ad, sonuna “os” eklenerek Magarsos’a çevrilmiştir.
Büyük İskender, milattan önce 333’de Magarsos kentine uğramış ve bu tapınakta kurban töreni düzenlemiştir. Magarsos, Büyük İskender’in dua ettiği Athena Tapınağı ile ün kazanmıştır.
Türklerin hakimiyetinde , bu kente, kara taşlardan yapılma Bizans dönemi kilisesinden dolayı Karakilise demişlerdir. Ancak Türk-Bizans savaşları sırasında kilise yanınca, bu ad Yanık kilise olarak değiştirilmiştir. Günümüzde buradaki ören yeri dört direkli diye biliniyor ve alanda, yüzeyde, seramik parçaları dışında hemen hemen hiç bir kalıntı görülmemektedir.

Kazancılar Çarşısı / ADANA

Büyük Saat’in yanında yer alan tarihi çarşı, geleneksel Anadolu kapalıçarşı örneklerinin eskilerinden biridir. Bakırcıların ve kazancıların çarşısı olsa da günümüzde gündelik ihtiyaçlara yönelik her türlü dükkan bulunur.

Taş Köprü / ADANA

Adana’nın sembol yapısı Taş Köprü taaa Roma döneminde yapılmış, günümüzde Seyhan ve Yüreğir merkez ilçelerini birbirine bağlayan tarihi bir yapıdır. Birkaç sene öncesine kadar araç trafiğine de açık olan yapı bu özelliğiyle Dünya’nın araç trafiğine açık en eski köprüsüdür. 21 gözlü inşa edilen köprünün kara kısmı dolgularla küçülerek bugün 14 gözlü olarak ayaklı tarih olarak şehrin tam ortasında heybetiyle dikilmektedir.

Kurtkulağı Kervansarayı / ADANA

Ceyhan'ın 12 km güneydoğusunda Kurtkulağı Mahallesi’ndedir. Adana Müzesinde bulunan kervansaray kitabesine göre eser 1659'da Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmış olup, mimarı Mehmed Ağa'dır. Adana-Halep kervan yolu üzerindeki Kurtkulağı menzilinde bulunan kervansaray, bir Osmanlı menzil handır. Kervansaray bir kale sağlamlığında gayet kalın ve sağlam duvarlara sahiptir. 2006 yılında restore edilmiştir.
Büyük bir dikdörtgenden oluşan planı doğu cephede klasik kervansaray mimarisinden farklı özellikler taşımaktadır. Üç yanda saçak hizasına kadar kuvvetli payandalarla takviye edilmiş olan beden duvarlarının tamamı taştandır. Doğu cephedeki çıkıntıları hariç, 45,75 x 23,60 metre ebadındaki kervansarayın planını, enine uzanan iki sıralı payelerin birbirlerine sivri kemerlerle birleşmesi ve bütün üst örtüyü teşkil eden boyuna uzanan beşik tonozlar meydana getirmektedir.

Misis (Havraniye) Kervansarayı / ADANA

Misis Kervansarayı, Havraniye adıyla da anılır. Misis Ören Yeri ile bir kilometre mesafesi vardır. Bu yapı da Ceyhan kıyısında konumlanır. Döneminde önemli bir merkez olan Kervansaray Osmanlı dönemi Sadrazamlarından Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Tarihi 1600’lü yıllara dayanır. Bugün yapının taş duvarları, giriş kapısı ve mescidi sağlam durmaktadır.

Misis Köprüsü / ADANA

Misis Köprüsü, Adana'nın diğer nehri olan Ceyhan üzerine kuruludur. Eski çağlarda kullanılan Adana-Halep kervan yolu da Misis Köprüsünden geçer. Bu yüzden tarihte de önemli bir yeri vardır. Efsaneye göre Lokman Hekim’in, taşıdığı ölümsüzlük iksirini Misis köprüsünden düşürdüğü ve kaybettiği söylenir. Dokuz gözlü bu yapı 4. Yüzyılda inşa edilmiştir. Bizans imparatoru Flauius Constantinus döneminde yapılmış olmasına rağmen hala kullanılabilir durumdadır.

Gön Hanı Kapısı / ADANA

Adana-Seyhan'ın tarihi mekanları arasındaki Gön Hanı, zamana yenik düşse de geriye sadece kapısı kalmıştır. 
Han, 1530 yılında Ramazanoğlu Piri Mehmet Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Hanın toplam 360 dükkanı ve bedesteni bulunuyordu. Fakat yapılan yeni düzenlemelerle Vakıflar Çarşısı olarak düzenlenmiştir. Günümüze gelen kapısı da 1960 yılında yenilenmiştir. 
Seyhan'ın tabiat güzelliğinde gezinti yapanlara güzel bir tarihi gezi imkanı sunan Gön Hanı, sizin de gezi listenize dahil olabilir. Hana sadece 2 saatinizi ayırabilirsiniz.

Adana Bedesteni / ADANA

Adana Büyüksaat semtinde ve Büyük saat kulesinin karşısında bulunmaktadır. Çevresi yeni yapılmış dükkânlarla kapanmış olan bedesten mimarisinden çok arastalara uygundur. Mimari tarzına göre eser 16. yüzyılda yapılmış, mevcut kitabesine göre hicri 1267'de (1850) tarihinde Kel Hasan Paşa tarafından onartılmıştır.

Tuz Hanı / ADANA

Ramazanoğlu Halil Bey tarafından H. 903 yılında inşa edilmiş olan Tuz Hanı, tek katlı bir mimariye sahiptir. 
Yüzyıllara yenilen ve harap bir halde olan han, yakın tarihlerde restore edilmeye başlanmış ve Vakıflar Çarşısı Tuz Hanı ismini almıştır. Tuz Hanı kolay bir ulaşım yoluna sahip. Adana Ulu Camii'nin hemen yanında bulunuyor. Günümüze ulaşan bölümleri dükkan olarak düzenlenmiş ve dükkanlar Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce kiraya verilmiştir. Günümüzde şehre gelen turistlerin uğrak mekanıdır ve halk tarafından da sürekli ziyaret edilir. 
Adana'nın Seyhan ilçesinde görebileceğiniz diğer tarihi bir han ise Gön Hanı'dır. Gön Hanı da yine Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce onarılmıştır.

Karataş Menzil Hanı / ADANA

Osmanlılar tarafından 1782 yılında yaptırılmıştır. Kalıntı halindedir

 

Soluhan Kervansarayı / ADANA

Adana ili Kozan ile Feke ilçeleri arasında, Torosların Horzum yaylası yakınındadır. Eski Kayseri-Kozan kervan yolu üzerinde olan bu kervansaray, Orta Çağdan kalma bir eserdir. Selçuklu ve Osmanlı mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Ancak günümüze çok harap bir durumda gelebilmiştir.

Kesiri Han / ADANA

Kesiri Han’ın 1637 yılından sonra 4. Murat döneminde Sadrazam Bayrampaşa tarafından yaptırıldı. Şu anda harebe şeklindedir.

Tepebağ Evleri / ADANA

Adana nüfus yapısında çoğunluğu oluşturan Türkmen ve Yörüklerin 19. yüzyıl ortalarına kadar konar-göçer olarak yaşamaları ve Seyhan nehri kenarındaki yapıların taşkınlarla sürekli yıkılması ve yeniden yapılması nedeniyle Adana kent mimarisi bu dönemlere kadar fazla gelişememiştir.
Genellikle tek katlı ve kerpiçten evlerin olduğu şehir, Seyhan nehrinin ıslahı, bölgedeki pamuk üretiminin gelişmesi ve beraberindeki sanayileşme sayesinde hızla gelişme sürecine girmiş, Adana’da ekonomik yapının gelişmesine paralel olarak mimari de etkilenmiştir.
Kerpiç evlerin yerlerini daha dayanıklı ve görkemli kagir ve karkas sistemli 2-3 katlı evler almıştır. “Geleneksel Adana Evleri” veya “Tepebağ Evleri" olarak adlandırılan bir yapı tarzı oluşmaya başlamıştır.

Çarşı Hamamı / ADANA

Büyük Saat Kulesi'nin karşısında bulunan Çarşı Hamamı Ramazanoğulları'ndan Pirî Paşa tarafından 936 H. (1529) tarihinde yaptırılmıştır. İri bir yapı olmasına ve ana cadde üzerinde yer almasına rağmen, ön yüzüne bulunan dükkanlar nedeniyle, neredeyse görülemez durumdadır. Özel şahıslar tarafından işletilmeye devam eden hamam, yarım gün kadınlara ve yarım gün erkeklere hizmet vermektedir. Tek hamam halindeki eserin ilk bölümünü oluşturan soyunmalık, kare plânda kalın kesme taştandır. Üst örtüyü oluşturan büyük baldaken kubbe ortasında bırakılmış olan aydınlık feneri içeriye bol ışık girmesini sağlamaktadır. Soyunmalık kısmının güney duvarı üzerindeki büyük kemer adeta bir eyvan şeklinde yapılmıştır. Güney ve kuzey duvarlarda bulunan büyük nişler küçük birer hücre şeklindedir.

Mestan Hamamı / ADANA

Mestanzade Hacı Mahmud Ağa tarafından Pazarlar Caddesinde Mestanzade Camine vakıf olarak 1682 de yaptırılmıştır. Kare planlı hamamın soyunma ve sıcaklık bölümleri birer kubbe ile soğukluk bölümü ise 3 küçük kubbe ile örtülüdür. Orta kısmın etrafında 4 adet sıcaklık eyvanı, eyvanlar arasında köşelerde özel halvet hücreleri yer almaktadır.

Büyük Saat / ADANA

Seyhan ilçesi Ali Münif Caddesi üzerinde bulunmaktadır. 1881 yılında Vali Ziya Paşa tarafından yapımına başlanmıştır.1882 yılında Vali Abidin Paşa tarafından tamamlattırılmıştır.
Kule, kesme taştan yapılmıştır. Uzunluğu 32 metre olan kule kare prizma şeklindedir ve kulenin duvarları tuğla ile inşa edilmiştir. Temel derinliği 35 metre olduğu söylenir. Saat kulesi dikdörtgen şeklinde taş tuğlalardan yapılmıştır. Kulenin inşası sırasında Osmanlıda Saat kuleleri vardı. Bu saat kuleleri arasında en uzunu Büyük Saattir. İkincisi ise Dolmabahçe Saat Kulesi’dir. Örme işlemi oldukça zor olan küçük taş tuğlalardan imal edilmiş ve yapımından uzun bir süre sonra Almanya’dan özel olarak saat makinesi getirilmiştir. O kadar sağlam yapılmıştır ki 1998’deki Adana depreminde ayakta kalmayı başarabilmiştir.

Bahri Paşa Çeşmesi / ADANA

1901 yılında II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı münasebetiyle birçok Osmanlı vilayetinde yapılan anıtlardan biridir. Dönemin Adana Valisi Bahri Paşa’nın adı verilmiştir. Kuruköprü meydanındaki çeşme, 1952 yılında yol genişletme nedeniyle belediye tarafından yıkılmıştır. 1991-1992 yıllarında Adana Valiliğinin “Kültür Varlıklarımıza Saygı” kampanyası çerçevesinde, mimar Zeynep Çavuşoğlu tarafından restitüsyon projesi yapılarak Valilikçe yeniden inşa edilmiştir.

Çarşı Han / ADANA

Ramazanoğlu Halil Bey`in kurduğu yeni Adana şehrinin çekirdeğini oluşturmaktadır. 15.yy`da kurulan çarşı tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Adana`nın en canlı ticaret merkezi olmuştur. Halen bu önemini sürdürmektedir. Ramazanoğlu külliyesi içinde geniş bir alana yayılır. 16.yy.’ dan beri ticaret merkezidir. Osmanlı döneminde özel malların satıldığı kapan denilen üç tarafı çevrili, önü açık dükkanlar; atölyeler ve hanlar vardı. Bugün ise, iki bedesten, sadece portali ayakta kalmış Gön Hanı ve Çarşı Hamamı bulunmaktadır.

Varda Köprüsü / ADANA

Varda Köprüsü (Alman Köprüsü) veya Viyadüğü, Adana Karaisalı ilçesi Hacıkırı köyünde yer alıyor. Mühendislik harikası olarak nitelendirilen köprü 1900’lü yılların başında Almanlar tarafından inşa edilmiş, bu yüzden Alman Köprüsü diye de adlandırılıyor.
Hacıkırı Demiryolu köprüsü olarak yapılan köprü heybetli oluşu nedeniyle yöre halkı tarafından Koca Köprü diye biliniyor. 200 metre uzunluğunda ve 99 metre yüksekliğinde olan köprü 1912 yılında hizmete açılıyor. Çelik kafes taş örme tekniği ile yapılan köprü tarihi ipek yolunun yerini alan Berlin-Bağdat-Hicaz demiryolu hattının bir parçası.
Köprünün isminin bir de hikayesi var. Köprü inşaatında çalışan iki Türk işçisi köprünün ne kadar yüksek olduğunu merak etmiş çünkü o ana kadar ülkenin hiçbir yerinde bu kadar büyük ve yüksek köprü görmemişler. Aralarında anlaşmışlar, paydos olunca köprünün üstüne biri, diğeri de aşağıya gidecek, biri yukardan bir kereste parçası atacak ve sayacaklar kaçta yere düşecek diye.
Tamam demişler paydos da dediklerini yapmışlar. Yukardaki bir iskele parçasını aşağıya atan ne oldu diye sormuş demiş aşağıdaki “Var daha” demiş. Saymaya devam etmiş: 2, 3, 4, 5 … Tekrar ne oldu diye sormuş. Aşağıdaki “Var daha” dedik ya demiş. 7, 8, 9, 10, 11 diye giderken varmadı mı daha demiş, diğeri de “Vardaa, vardaa derken Almanlar koşmuşlar durumu görmüşler, işçiler de meraklarını anlatınca bundan sonra Almanlar da bu köprüye Varda demişler.
1888 yılında II. Abdulhamit ile Alman İmparatoru Kaiser Willhem tarafından imzalanan sözleşmeyle Bağdat demiryolu inşaatı Almanlara verilmiş. Alman Deustche Bank’ın ayırdığı krediyle 15 yılda tamamlanan demir yolunun en zor kısmı Toroslarda ortaya çıkmış. Almanya’dan getirilen mühendisler işte bu mimari ve mühendislik harikasını yaratmışlar.
Hatta ilk önce sarp kayalıklar ve dağlık bölgenin uç kısmından köprü ayaklarını inşaatını devam ettirmelerine karşın, trenler keskin virajı alamayınca daha ileriye 200 metre derinliğinde ikinci bir köprü inşaatına başlamışlar. İlk köprünün ayakları halen görülebiliyor. Ayrıca Alman Köprüsü civarında bugün araç ulaşımı için kullanılan arka arkaya iki tünel de bulunuyor.

Kastabala – Hierapolis Antik Kenti / OSMANİYE

Anadolu’nun güneydoğusunda Osmaniye İlinin 12 km. kuzey-kuzeybatısında, Cevdetiye Beldesi - Karatepe Müzesi yolu üzerinde, Kesmeburun, Bahçe ve Kazmaca köylerinin ortasında yer alır. Kent Ceyhan ( Pyramos ) Nehri’nin yakınlarında küçük bir ovaya hakim konumdadır. Kastabala kentinin de yer aldığı Kilikia bölgesinden elde edilen yüzey buluntuları İ.Ö. 2. bin ile Roma İmparatorluk-geç Roma dönemleri arasında farklı dönemlere tarihlenmiş tir. Ancak Kastabala’nın İ.Ö. 1. bin – Roma İmparatorluk dönem arkeolojisi henüz yeterince araştırılmamıştır. Kentte 2009 yılında ilk kez başlatılan ve halen devam eden kazı çalışmalarından elde edilen sonuçlar şimdiden kentin bugüne kadar bilinen tarihçesini değiştirmiştir. Geç Neolitik-erken Kalkolitik; İ.Ö. 5. yy.; İ.Ö. 1-İ.S. 1. yy.; İ.S. 2. yy.; İ.S. 4-6. yy. ve İ.S. 13-15. yy.’a tarihlenen buluntuların varlığı Kastabala ve bölge arkeolojisine dair eksik bilgileri tamamlayıcı bulgular vaat etmektedir. Kentte sürdürülen kazı ve araştırmalar kentin sınırlarının güneyde Ceyhan Nehri, kuzeyde Karatepe, batıda Kırmıtlı Kuş Cenneti arasında genişleyen verimli ovayı kapsadığını ortaya koymaktadır. Sur ile çevrili kent merkezindeki yapılar kale tepesinin hâkim olduğu küçük bir vadinin kuzey, güney ve doğu yamaçlarında tespit edilmiştir. Kayalık doğal yükseltiler kuzeyde yerleşmenin doğal sınırını oluşturmuştur. Kentin kuzeybatısında, kalenin kuzeydoğu eteğinde kayaya açılan geçit batı ile doğu konut alanlarını birbirine bağlamaktadır. Antik kentin Roma İmparatorluk Dönemi’nde ( İ.S. 2. yy. ) sur duvarı ile çevrili olmadığı, ilk savunma sisteminin İ.S. 4. yy. sonlarında inşa edildiği düşünülmektedir. Şehir plancılığı açısından sütunlu cadde yerleşmenin ana aksını belirlemektedir. Duvarlar ve tonozlarla eğimli arazide düz teraslar elde edilmiştir. Yamaca oturtulan ızgara planlı kentte merkezi yapılaşma ile kamu yapıları arazinin ortasına yerleştirilmiştir. Tiyatro, hamam, dükkanlar, kuzey ve güney kiliseler bu plana uygun parsellerde inşa edilmiştir. Ortaçağ kalesi ise savunmaya elverişli kayalık bir tepe üzerinde yükselmektedir. Mevcut kamu yapılarının ilk yapı evresi Severuslar dönemine tarihlenmektedir. Kastabala antik kentinin genişlediği alanı doğu, kuzey ve güneyde çevreleyen engebeli kayalık yamaçlarda çok sayıda mezar mevcuttur. Kastabala Arkeolojik kazı çalışmaları, Bakanlığımız ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Karadeniz Öğretim Üyesi Prof.Dr.Turgut Hacı Zeyrek başkanlığında sürdürülmektedir. KAYNAK :Kastabala Kazı Başkanı Prof.Dr. Turgut Hacı ZEYREK

Karatepe – Aslantaş Açık Hava Müzesi / OSMANİYE

Kartepe-Aslantaş, Osmaniye ili, Kadirli ilçesi sınırlarında M.Ö. 8yy.da, yani Geç Hitit Çağında, kendisini Adana ovası hükümdarı olarak tanıtan Asativatas tarafından, kuzeydeki vahşi kavimlere karşı bir sınır kalesi olarak kurulmuş, Asativadaya diye adlandırılmıştır. Kalenin batısında, güney ovalardan Orta Anadolu yaylasına geçit veren bir kervan yolu, doğusunda Ceyhan Irmağı (tarihi Pyramos) bugün ise Aslantaş baraj gölü yer almaktadır. Yüksek kulelerle donatılmış T-biçimli anıtsal iki kapı binası kale içine açılıyordu. İki kule arasında, üstü açık bir geçitten sonra bir eşiğin arkasında bazalttan mil yatakları içinde dönen anıtsal ahşap bir kapı aşılarak bir sahanlığa, bunun yanındaki iki yan odaya, gene sahanlıktan da kale içine giriliyordu. Güneybatı kapı binasının iç tarafındaki kutsal alanda çifte boğa kaidesi üstünde Fırtına Tanrısı’nın boy heykeli yer alıyordu. Kapı binalarının iç duvarları bazalt bloklara işlenmiş aslanlar, sfenksler, yazıtlar ile günün inanç ve yaşayışını sergileyen kabart-malardan oluşan duvar kaplamaları ile donatılmıştır. Bugüne kadar bilinen Fenike ve Hiyeroglif (Lucva) yazı sistemlerindeki en uzun çift dilli metin birer kere her iki kapı binasında Fenike’ce 3. bir örneği de kutsal heykel üzerine işlenmiştir. Böylelikle, Fenike metninin okunabilmesi sayesinde, henüz tam anlamıyla çözümlenmemiş olan, Anadolu’da M.Ö.2 bin yılının başlarına kadar geri giden hiyerogliflerin nihai çözümüne olanak sağlayan bir anahtar ele geçmiş oldu. İşte bu yüzdendir ki Karatepe-Aslantaş yazıtları Mısır hiyerogliflerinin okunmasını sağlayan ünlü Rosetta taşına benzetilmiş, uluslararası bir üne kavuşmuştur. M.Ö. 2.bin yılda Anadolu’ya hakim olan başkenti bugünkü Boğazköy (tarihsel Hattusas) olan Hitit İmparatorluğu M.Ö. 1200 yıllarında “Deniz Kavimleri” baskını sonucunda parçalanıp dağıldıktan sonra, Torosların güneyinde Malatya, Sakçagözü, Maraş, Kargamış Zincirli gibi bazı krallıklar kurulmuş, bunlar daha sonra, çeşitli aşamalarda Asurluların eline geçmiş yağmalanmışlardır. Asativatas'’ın hükümdarlığı işte bu döneme rastlar. Kurduğu kale de büyük olasılıkla Asurlular tarafından M.Ö. 720 sıralarında Salmanasar V. ya da M.Ö. 680 yıllarında Asrhaddon tarafından yakılıp yıkılmış ve terkedilmiştir.İç ve dış surların çevrelediği kaleye yüksek kulelerle donatılmıştır T-biçimli anıtsal iki kapı binasından giriliyordu. İki kule arasından, üstü açık bir geçitten sonra bir eşiğin arkasında bazalttan mil yatakları içinde dönen anıtsal ahşap bir kapı aşılarak bir sahanlığa geçiliyordu. Kapı binalarının iç duvarları bazalt bloklara işlenmiş aslanlar, sfenksler, yazıtlar ile günün inanç ve yaşayışını sergileyen kabartmalardan oluşan duvar kaplamaları (ortostatlar) ile donatılmıştır. Bugüne kadar bilinen Fenike ve Hiyoglif (Luvice) yazı sistemlerindeki en uzun çift dilli metin birer kere her iki kapı binasına; Fenikece 3. Bir metin örneği de kutsal heykel üzerine işlenmiştir. Böylelikle, Fenike metninin okunabilmesi sayesinde, henüz tam anlamıyla çözümlenmemiş olan, Anadolu’da M.Ö. 2. bin yılının başlarına kadar giden hiyeroğliflerin nihai çözümüne olanak sağlayan bir anahtar ele geçmiş oldu. İşte bu yüzdendir ki Karatepe-Aslantaş yazıtları Mısır hiyerogliflerinin okunmasını sağlayan ünlü Rosetta taşına benzetilmiş, Uluslar arası bir üne kavuşmuştur. 1945 yazında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eski Doğu Uygarlıklarını Araştırma Enstitüsü’nden Prof. H. Th. Bossert eşliğinde bir ekip Kayseri’den Toros geçitlerini aşarak Çukurova’ya doğru eski Hitit kervan yollarını araştırmak üzere yola çıktıkları keşif gezisi sırasında ilk defa, Kadirli’nin doğusunda bir “Aslantaş” olduğuna dair haber alır. Bunun üzerine 1946 Şubat ayında H.Th. Bossert Halet ÇAMBEL ve Adana Müzesi Müdürü Naci KUM çok zor şartlarda yapılan, son kısmı at sırtında yörede ilkokul Öğretmeni olan Ekrem Kuşçu rehberliğinde tamamlanan bir yolculuk ile “Aslantaş” denilen sonradan bir boğa kaidesi olduğu anlaşılan taşın yanına varırlar. Böylece söz konusu kaidenin yanı sıra yazıtlı kabartmaların da bulunduğu bir demir çağı kalesinin kalıntıları bilim dünyası tarafından keşf edilmiş olur. H.Th. Bossert ve U. Bahadır Alkın denetiminde 1947 yılında resmen başlanır. 1952’de Halet ÇAMBEL, İtalyan uzmalar ile beraber mimari kabartmalara bir müzeye taşımadan, yerinde bırakarak restorasyon ve konservasyon çalışmalarını başlatırlar. Bunu 1957 yılında kalıcı saçakların yapılması izler Türkiye’nin ilk açık hava müzesinin temelleri atılmıştır. 1958’ de ise kaleyi çevreleyen 7715 hektar alan, Milli park ilan edilerek kalenin doğal çevresi ile beraber korunması sağlanır. 1970’li yıllarda, Ceyhan Nehri üzerine, Halet ÇAMBEL önderliğinde toplanan, tüm itirazlara rağmen kurulan ve yoğun çabalar sonunda ancak kret kotu uygun yüksekliğe çekilen Aslantaş-Barajı, bugün Karatepe- Aslantaş kalesinin bulunduğu tepenin ve karşı kıyıda yer alan tarih öncesi katmanları çok eskilere uzanan Domuztepe’nin eteklerini yalayan bir göl oluşturur. 1987 yılında çalışmalara tekrar başlanır; tümlenen eserler ayağa kaldırılır.

Karatepe Kilim Kooperatifi / OSMANİYE

Osmaniye merkezine 26 km mesafede, Kadirli ilçesi, Sarıdüz Mahallesinde “ Karatepe – Kızyusuflu Köyü Kalkındırma Kooperatifi bulunmaktadır. Bu kuruluşta dokunan kilimlere “Karatepe Kilimleri “ adı verilir. Doğal ortamında köylü hanımların el emeği, göz nuru olan kilimler, geleneksel motiflerin işlenmesi ve yaşatılması açısından, kültürel değer taşırlar. Bu kilimlerin boyaları kök boya olup, ceviz, sütleğen, hardal, meşe, boruk, devecik, zakkum, gelincik, sakızlık, hartlap, zeytin gibi bitkilerle, çam ve soğan kabuğundan elde edilir. Karatepe Kilim Kooperatifi Tel :0.( 328 ) 727 20 03 Telefonla irtibat kurulması halinde yöresel yiyecek ve içeceklerden tatma imkanı da bulunmaktadır. KAYNAK : Karatepe Kilim Kooperatifi Başkanlığı

Adam Kayalar / MERSİN

Onbir ayrı çerçeve içerisinde yer alan Adamkayalar kabartmalarının yamaçtaki kompozisyonları içerisinde en sık yinelenen figürler, dört ölü ziyafeti sahnesine ait olanlardır. Bu sahnelerde ölüler ya yalnız ya da eşleri ve oğulları ile beraber gösterilmişlerdir. Adamkayalar kabartmalarında ölülerin oğulları ve ayrıca iki erkek kabartması, asker olarak işlenmiştir. Bu kabartmalardan ölü ziyafetlerinin yer aldığı yamacın orta kesimine yakın yerde, alttaki platform seviyesinin hemen üstünde bir sunak taşı ile solunda bir adam, sağında bir kadın figürü ve bu figürün sağında, oturarak ayin yapmak amacıyla kaya içerisine oyulmuş beş basamaktan oluşan bir kompozisyon yer almaktadır. Başka bir kabartmada, bir adamın sol eliyle bir keçiyi boynuzlarından tutarak getirdiği diğer elinde bir üzüm salkımı taşıdığı görülmektedir. Adamkayalar’daki veda sahnesinde de ayakta duran ve ölmüş olan kişiyi temsil eden erkek, oturur vaziyette gösterilmiş karısıyla el sıkışmaktadır. Bu kabartmaların oluşturduğu kompozisyonların içerisinde fonksiyonu henüz tam olarak bilinemeyen paltolu bir adamla, elinde bir eşya taşıyan başka bir adama ait figürün oluşturduğu iki kabartma daha bulunmaktadır. Adamkayalar kabartmaları, sahnelerin altında bulunan yazıtların (bu yazıtlarda ölen rahiplerin adlarının yazıldığı anlaşılmıştır) incelenmesi sonucunda İ.Ö. 2.yüzyıla tarihlendirilmiştir. Kabartmalara inmeden sağda bulunan tepenin zirvesinde yer alan ve pek te tanınmayan ören yeri içerisinde bir kule yapısı, köşeli planlı veya düzgün bir şekli olmayan, içleri tek veya çapraz kemerli olan mekanlar yer almaktadır. Genellikle poligonal duvar örgü sistemi görülmektedir. Çok sayıda lahittin varlığı dikkat çekmektedir. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi.

Olba Antik Kenti / MERSİN

Helenistik dönemde Olba Krallığı’nın merkezi ve önemli bir ticaret şehridir. Olba aynı zamanda önemli bir dinsel merkez olmuştur. Özellikle Hıristiyanlık döneminde bu durum yazılı kaynaklar dışında dinsel mimari kalıntılarda da kendini göstermektedir. Bunlar Olba akropolisinin batısında bulunan büyük kilise kalıntısı, akropolis üzerinde yer alan bir çok küçük kilise kalıntıları ve su kemerinin bulunduğu akropolisin doğusundaki vadide geniş bir alana yayılan manastır kalıntıları sayılabilir. Olba piskoposluk merkezi olarak Erken Hıristiyanlık döneminde önemini sürdürmüştür. Bu dönemde Olba ve hemen yakınındaki Diokaesareia ayrı ayrı piskoposluk merkezleri olmuşlardır. Olba piskoposluğuda, Isauria’nın başpiskoposluk merkezi olan Seleukeia’nın alt birimi olarak diğer Isauria ve Kilikia piskoposlukları Diocaesereia, Kelenderis, Claudiopolis ile öteki piskoposluklar gibi 10. yüzyılın başından 7. yüzyıla kadar Antiokheia patrikhanesine bağlı olmuştur. Olba’da bulunan, Septimus Severus zamanında yaptırılmış olan çeşme binasının yanı sıra diğer bir önemli eser ise nekropolün bulunduğu vadi üzerinde kurulmuş, 150 m. uzunluğunda, 25 m. yüksekliğindeki iki katlı su kemeridir. Bu su kemerinin korunması ve çevrenin gözetlenmesi için kuleler inşa edilmiş olması yapının önemini göstermektedir. İ.S. 199 Septimus Severus dönemine tarihlenen su kemerinin üzerindeki yazıtta “Olbalılar’ın Kenti” yazmaktadır. Antik çeşme ile aynı dönemde yapılmış olan bu kemerler Bizans İmparatoru II. Iustin yönetimi sırasında (566) onarım görmüştür. Çeşmenin yanında bulunan tiyatro binasından bazı oturma basamakları ile sahnenin bir bölümü günümüze dek kalmıştır. Nekropol alanında ise farklı mezar tipleri yer almaktadır. Bir tepenin üzerinde kurulmuş bulunan antik şehirdeki diğer kalıntılar arasında evlerde bulunmaktadır. Helenistik, Roma ve Erken Bizans Dönemlerinde iskan görmüştür. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi.

Alahan Manastırı / MERSİN

Evliya Çelebi'nin "Ustasının elinden yeni çıkmış gibi duruyor" diye anlattığı Alahan Manastırı, Mersin-Karaman karayolu üzerinde, Mut'un 20 km kuzeyinde, Geçimli köyü civarındadır. 1300 m yükseklikte ve Göksu Vadisine bakan dik bir yamaca oturtulmuştur. Hıristiyanlığın Kapadokya ve Likonya (Konya)' da yayılması sırasında bu yeni dini kabul edenlerin takibe uğraması, inanmayanlar tarafından öldürülme korkusu, Hz. İsa'ya inananları dağlık bölgelerdeki mağara kaya oyuklarında ibadete zorlamıştır. St. Paul ve yine Tarsus'ta yaşamış Hıristiyan öncülerinden Barnabas ile birlikte Hıristiyanlığı yaymak için Konya-Kapadokya ve Antalya-Antakya'ya kadar maceralı yolculuklar yapmıştır. İşte bu iki Hıristiyan Aziz'in gezileri sırasında konakladıkları her yerde anılarına mabetler yapılmıştır. Alahan Manastırı bunlardan biridir. 440-442 yıllarında yapılmış olduğu tahmin edilen Alahan Manastır Külliyesi, Batı Kilisesi, Manastır, Doğu Kilisesi, kayalara oyulmuş keşiş odacıkları ve çevredeki mezarlardan oluşmaktadır. Kilise binaları, Ayasofya Müzesi ile ortak mimari özellikleri taşımaktadır. Süslemesinde usta bir taş oymacılığı görülür. İlk kilise korint başlıkla iki dizi sütunla üç nefe ayrılmıştır. Narteksten ana mekana geçilen kapının atkı ve yan dikmeleri kabartmalarla süslüdür. St. Paul, St. Pierre figürlerinden başka bir çelengi taşıyan altışar kanatlı Cebrail, Mikail'in simgesel yaratıkları ezişi, kükreyen aslan, kartal ve öküz sembolleri, incil yazılarının tasvirleri, üzüm salkımları, asma yaprakları ve balık motifleri zengin bir şekilde tasfir edilmiştir. Kiliselerin doğusundaki geniş avlunun güneyinde dinsel törenlerin yapıldığı dehliz, 11 m. uzunluğunda kemerli ve sütunlu bir galeri şeklindedir. Galerinin ortasında kalabalık kabartma süsleme ile her yanı işli büyük bir niş bulunmaktadır. Galeride apsisli vaftizhane ve karşısında Alahan Manastırının en görkemli yapısı olan mezarlar bulunmaktadır. Bu mezarların kuzey duvarı kayaya yontulmuş, üst örtüsü yoktur. Ana nefin ortası ilginçtir. Burası paye ve sütunlara oturan dört kemerle örtülü kare planlı bir kule biçimindedir. Kule yukarıda sekizgene dönüştürülmüştür. Kapı çerçevesi süslüdür.

Öküzlü Ören Yeri / MERSİN

Mersin İli, Erdemli İlçesi, Ayaş Kasabası’na olan uzaklığı 12 km. kadardır. Kanlıdivane-Çanakçı Köyü yol ayrımından stabilize bir yolla gidilmektedir. Ören yeri Geç Helenistik, Roma, Erken Bizans dönemlerinde yerleşim görmüştür. Antik kentin taş döşeli alt yapısı yer yer sağlam durumdadır. Bazilikası, sarnıçları halen ayaktadır. Lahitler kente girişi sağlayan stabilize yolun kenarında bulunmaktadır.

Uzuncaburç Ören Yeri / MERSİN

Mersin’in en önemli ve en iyi korunmuş tarihi kalıntıları Silifke’nin 30 km kuzeyindeki Uzuncaburç beldesindedir. Helenistik çağda merkezi Uzuncaburç’un 4 km doğusundaki (Ura) Olba Krallığı’nın ibadet yeri olan bugünkü Uzuncaburç yerleşim yeri, Roma döneminde, İ.S. 72 yılında İmparator Vespasianus zamanında Olba’dan ayrılarak Diocaesarea (Tanrı-İmparator Kenti) adıyla özerk, kendi adına para basabilen yeni bir site durumuna getirilmiştir. Diocaesarea’daki Zeus Tapınağı, burç ve piramit çatılı anıtmezar Selefkoslar,  yani Helenistik; sütunlu cadde, tiyatro, tören kapısı, çeşme, Şans Tapınağı ve Zafer Kapısı Roma döneminden kalma yapılardır.

Aya Tekla Kilisesi ve Kalıntıları / MERSİN

Taşucu yolu üzerinde 4. Kilometreden sağa dönülüp bir km gidildiğinde Hıristiyanlığın en eski ve en önemli merkezlerinden biri olan Meryemlik'e varılır. Meryemlik'in tarihi Azize Tekla'nın buraya gelişi ile baslar. Isa Peygamber'in havarilerinden St. Paul'ün vaazlarından etkilenen 17 yaşındaki Tekla kendini Hıristiyanlık dinine adar. St. Paul'ün bu değerli öğrencisi Konya ve Yalvaç'ta Hıristiyanlığı yaymak için propaganda yaparken paganların baskılarına maruz kalıp, öldürüleceğini öğrenince kaçıp Seleukia'ya gelir ve sonradan kiliseye çevrilen bir mağara da saklanır.
Sığındığı mağaradan yöredeki insanlara çok tanrılı dine karşı Hıristiyanlık inancını yayarken mucizeler yaratarak hastaları da iyileştirir. Yine öldürüleceği bir sırada bu mağara da kaybolduğuna inanılır. Aya Tekla'nin içinde yaşadığı mağara onun kayboluşundan sonra Hıristiyanlarca kutsal sayılmış; ta ki bu din I.S. 313 yılında serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır.
Bu mağara daha sonra IV. yy'da kiliseye dönüştürülmüştür. Hıristiyanlığın resmen kabulünden sonraki dönemlerde birçok yapı ile bezenen Meryemlik'te Mağara Kilisesinden başka, bu mağaranın üzerinde bugün sadece apsisinin bir bölümü ayakta kalan Azize Tekla Kilisesi; imparator Zenon tarafından Aya Tekla'ya ithafen yaptırılan kilise ile Kuzey Kilise; hamam, birçok sarnıç, mezarlıklar ve şehir suru kalıntıları günümüze kadar gelmiştir.

Elaiussa Sebaste / MERSİN

Mersin-Silifke karayolunun 50. km.’ sindedir. Kumkuyu Belediyesi sınırları içerisinde yer alan Ayaş Elaiussa-Sebaste ören yeri M.Ö. 2. yüzyılın sonlarında kurulmuştur. Özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde iskân görmüştür. Sit alanı içerisinde nekropol, antik tiyatro, sarnıçlar, su kemerleri vs. yer almaktadır. İtalyan bir heyet tarafından 1995 yılında bilimsel kazı çalışmaları başlatılmıştır.

Tekfur Ambarı Sarnıcı / MERSİN

Silifke Kalesi’nin üzerinde yer aldığı tepenin alt kesiminde, mevcut ana kayanın oyulması ile yapılmış Bizans Dönemi’ne ait bir su sarnıcıdır. 45 m uzunluğunda, 23 m genişliğinde ve 12 m derinliğindedir. Sarnıca güneydoğu köşesindeki bir merdivenle inilmektedir. Halk arasında Tekir Ambarı olarak tanınmaktadır. Mimari özelliği ile Anadolu’da az bulunan örneklerden olan sarnıcın duvarları, su sızmasını önlemek ve ayrıca anıtsal bir nitelik kazandırmak için düzgün kesme taşlarla desteklenmiş, uzun kenarında sekiz, kısa kenarında beş yuvarlak kemerli niş oluşturulmuştur. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi

 

Helenistik Kule / MERSİN

Helenistik Kule, Mersin'in en eski kalıntıları arasındadır. Silifke ilçesi sınırları içerisinde olan Uzuncaburç Kalıntılarına yakın olan kule toplam 5 katlı bir yapıya sahip...
Mersin Helenistik Kule'nin günümüze kadar gelmiş kitabesine göre; M.Ö. III. yüzyılda Tarkyares tarafından inşa edildiği bilgisi vardır. Aynı zamanda kulenin bir yangın geçirdiği ve M.S. III. yüzyılda Romalı Petronios tarafından yenilendiği bilinmektedir.
Helenistik Kule'nin yüksekliği 23 metre olup, 16.00x13.00 metre genişliğindedir. Bu tarihi kalıntının yapımı sırasında hiç harç kullanılmamıştır. Uzuncaburç Kalıntıları gezmek isteyenlere Helenistik Kuleyi de görmelerini tavsiye ediyoruz. Kule, Uzuncaburç Kalıntılarının kuzeydoğusunda yer alıyor

 

Silifke Zeus Tapınağı / MERSİN

Roma Zeus Tapınağı, Silifke ilçe merkezinde bulunan bir yerdir. Tapınağın Roma dönemine ait olduğu bilinmektedir. Roma Tapınağı'nın doğu ile güney yanlarında bulunan sütun tabanları orijinal şekilde korunmuştur. Roma Zeus Tapınağı, MS 2. yüzyılda Pseudodipteros planına göre yapılmış bir ibadet yeridir. Silifke Zeus Tapınağı'nın uzun kenarında 14'er; kısa kenarında 8'er sütun (40 mx21 m boyutlu) varmış. Korint başlıklı bu sütunlardan günümüze kadar sadece bir sütunu (üzerinde yıllar yılıdır duran leylek yuvasıyla), podium kısmı ve bazı mimari parçaları gelebilmiştir.
1980 yılında Kültür Bakanlığı'nca Silifke Zeus Tapınağı'nda başlatılan kazı çalışmaları aralıklarla devam etmiş ancak bugünlerde durdurulmuştur. M.S. 2 Yüzyıl’da yapılmış olduğu tespit edilmiştir. Ancak; 5. Yüzyıl’da tapınağın planında önemli değişiklikler yapılmış ve kiliseye çevrilmiştir.
M.S. 5 yüzyılda yaşamış ünlü tarihçi Zosimos “'Tapınak, ovadaki ürünlerine musallat olan çekirgelerden kurtulmak için güneş ve sanat tanrısı Apollon'dan yardım isteyen halk tarafından, çekirgeler Apollon'un gönderdiği kuş sürüsünce yok edilince, O'na bir şükran ifadesi olarak yapılmıştır.”' der. Her ne kadar Zosimos böyle dese de tapınağın Zeus adına yaptırıldığı söylenmektedir.
Tapınağın işlevi konusunda değişik görüşler bulunmaktadır. Burası için; St. Paulus'un kiliseye dönüştürdüğü Roma Zeus Tapınağı'dır da denilir, 5. yüzyılda kiliseye dönüştürülen Aphrodit Tapınağı'dır da denilir. ‘'Kente batı yönünden girilen kapının kolonlu caddesidir.'' de denilmektedir. Ayrıca, 1993 yılında yapılan kazılarda, tapınağın yerden 2 m yükseklikte bir platform üzerine kurulduğunu ortaya çıkarmıştır araştırmacılar

 

Cambazlı Kilisesi / MERSİN

Geç Helenistik, Roma ve Bizans Dönemleri ’ne ait kalıntılar yer almaktadır. Roma Dönemi mezar anıtları ve Erken Bizans Dönemi’ne ait kilise görülmeye değerdir. Bu kilise bölgedeki örtü seviyesine kadar en iyi durumda kalabilmiş tek kilisedir. Üç neflidir ve kilisenin neflerini ayıran sütunlardan kuzey tarafındakiler yıkılmış olmakla beraber hala yapının içinde durmaktadır. Bazı sütun başlıkları devşirmedir. Oldukça iyi bir taş işçiliğine sahip olan kilisenin temenos duvarları da halen ayaktadır. Avlusunda da bir sarnıç vardır. Ören yeri içerisinde anıt mezarların yanı sıra çok sayıda kaya mezarı (kabartmalı ve yazıtlı) değişik yönlere dağılmış durumdadır. İki parça halinde birbirine paralel ilerleyen sur duvarları da görülebilmektedir. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi

 

Donuktaş Anıtı / MERSİN

Donuktaş 18.yüzyılın başından bu yana birçok gezgin ve arkeolog tarafından görülmüş ve farklı yorumlar yapılmıştır. Orta Çağ gezginlerinden V. Langlois, burasını Asur kralı Sardanapal’ın mezarı olarak nitelemiştir. Tapınakta ilk ciddi incelemeyi 1888-1890’da R. Koldewey yapmıştır. Fransız Konsolos Ch. Texier tarafından kazı yapılmış ve büyük bir heykele ait olduğu sanılan bir parmak bulunmuştur. 1982’de Prof.Dr. Nezahat Baydur tarafından başlatılan bilimsel kazılar, 1992’de sona ermiştir. Yapılan bilimsel kazılar sonucunda, tapınak olduğu kuşku götürmeyen anıtsal bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Bu yapı kuzeydoğu- güneybatı yönünde dikdörtgen alan içinde kare şeklindeki masif tonozlu bir kemerle bağlanmıştır. Yapının 20 basamaklı bir kaide üzerine oturduğu tespit edilmiştir. Yapının dıştan uzunluğu 98 m., genişliği 43 m. duvarların yüksekliği 8 m., kalınlığı ise 6.50 m. olup ana mekanın üstünün açık olduğu anlaşılmıştır. Kazılarda çıkan çok sayıda mermer levhalar nedeniyle tapınağın dış cephesinin mermerlerle kaplanmış olduğu sanılmaktadır. Duvarlar sıkıştırılmış çakıl taşının Roma betonu ile tutturulmasıyla yapılmıştır. Tapınakta ayrıca bir altarın varlığı tespit edilmiştir. Rampa ve cella duvarları yapının yüksek podyumlu bir tapınak olabileceğini göstermektedir. Yapım tarihine dair kesin veriler olmamasına rağmen sütun başlığı ve diğer mimari parçalara dayanarak 2. yüzyılda yapımına başlanıldığı ancak bitirilemediği ve yapının 2. yüzyılda Kilikia’nın başkenti olan Tarsus’ta, bölge birliğini simgeleyen birlik tapınağı olduğu ya da Tarsus’un kurucusu ve baştanrısı Sandan(Sandon)’a ( Herakles / Baal / Tarz) adanmış olabileceği ileri sürülmektedir. Bu tanrıların Roma Dönemi’nde Iupiter ile özdeşleşmiş olmasından Iupiter Tapınağı olarak yapıldığı düşünülmektedir. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi

 

Anemurium Antik Kenti / MERSİN

Anemurium antik kenti 19. yüzyılda İngiliz donanmasından Albay Francis Beaufor’un bu kıyılarda yaptığı keşif gezisiyle tanınmıştır. 1960’lı yıllarda Toronto Üniversitesi’nden Elisabeth Alföldi tarafından başlatılan yüzey araştırmaları, daha sonra Kanada British Colombia Üniversitesi’nden Prof. James Russel başkanlığında kazı ve restorasyon çalışmaları şeklinde 1998 yılı sonuna kadar sürdürülmüştür.
Yapılan kazılarda çıkan buluntular arasında balıkçı aletleri, inşaat, terzi, çömlekçi aletleri, sikkeler, kurşun mühür, kantar ağırlığı, dokuma aletleri, anahtar, kilit, oyun ve eğlence aletleri, usturalar, makyaj malzemeleri, kolye, küpe, bilezik, altın kemer tokaları sayılabilir.
Anemurium ’da ilk yerleşimin ne zaman başladığı bilinmemektedir. Kentin adı bir liman listesinde geçtiği için onun İÖ 4. yüzyılda var olduğu söylenebilmektedir. İS 1. yüzyılda gelişmeye başlayan Commagene Krallığı’nın bir bölümü olan Anemurium ‘da Kral IV. Antiokhos ‘un sikkelerinin basıldığı bilinmektedir. Kenti çevreleyen surlar bu dönemde yapılmıştır. Antik kent zikzaklı sur duvarlarıyla çevrili olup, kale içindeki yerleşim tepeden denize inen bir duvarla ikiye ayrılmıştır.
Kıbrıs’a yakın olması nedeniyle, özellikle Roma Dönemi’nde ara istasyon konumunda olan Anemurium, karayoluyla önemli Roma kentlerinden biri olan Germaniopolis ile bağlantılıdır. Bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği önemli bir ticaret kenti olmuştur. Şu anda ayakta kalan şehrin önemli yapıları bu dönemden kalmadır.
Şehrin bu parlak dönemi İS 260 yılında Pers ordularının eline geçmesiyle son bulmuştur. Anemurium daha sonra 5. yüzyılda Isauriallılar’ın eline geçmiştir. Isaurialı Zenon döneminde şehir refaha kavuşmuş ve bu durum 6. yüzyıla kadar sürmüştür. Bu döneme ait kiliselerle birlikte iki küçük hamam kalıntısı bulunmaktadır. 7. yüzyılda Arap akınlarına uğrayan kent bu tarihten sonra tamamen terk edilmiştir.
Surlar 1,5 km uzunluğundaki surların inşasında yörenin mavi kireç taşı kullanılırken, Helenistik Döneme ait gözetleme kulelerinde beyaz renkli taş kullanılmıştır. Tiyatro Odeon’un kuzeyinde yer alan tiyatronun yamaca dayalı oturma yerlerinden iz kalmazken, çevre duvarlarının bir kısmı görülebilmektedir. İki girişi bulunmaktadır. Girişler kemer ve tonozlarla desteklenmiştir. Odeon Tiyatronun karşısında yer alan odeon, dikdörtgen planlı ve iki girişlidir. Yarım daire şeklindeki oturma yerleri yaklaşık 900 kişiliktir. Oturma gurupları altındaki kapılar, tonozlu ve mozaikli koridora girişi sağlamaktadır. Bu koridor, orkestraya bağlanmaktadır. Yapı İS 2. yüzyıla tarihlenmektedir. Halk Hamamı Tiyatronun batısında yer almaktadır. Ören yeri içerisindeki en büyük hamam yapısıdır ve iki katlıdır. Üç ısınma holü ile iki yüzme havuzu bulunmaktadır. Alt katta tonozlu mekanlar yer alırken yapı içinde yatay künk su dağıtım sistemleri görülebilmektedir. Geometrik desenlerle bezeli taban mozaiğinden ise çok azı kalmıştır. Nekropol alanı ile deniz arasında kalan ikinci bir hamam daha bulunmaktadır. Bu hamam üç sahandan oluşmaktadır. İç mekanlarında ve ön sahanın tabanında mozaikler bulunmaktadır. Gymnasion Odeon’un güneybatısında yer almaktadır. Bütün tabanı geometrik desenlerle süslenmiş mozaiklerle kaplıdır. 100 m uzunluğunda üç tarafı stoalarla çevrili ve yaklaşık 1000 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Su Kemerleri Kentin kuzeyinde, doğu-batı yönlü olarak iki sıra halinde yapılmış su kemerleri yer almaktadır. Bunlardan üst sırada yer alanı daha basit tarzda inşa edilmiştir. Nekropol Alanı Anemurium ören yerine ait nekropol alanı Elaiussa-Sebaste gibi bölgede en iyi korunmuş alanlardan bir tanesidir. Yaklaşık 350 adet mezar bulunmaktadır.

St. Paul Kuyusu / MERSİN

Mersin’in Tarsus ilçesinde, İncil’de “Müjdeleyici” olarak ismi geçen St.Paul’un evinin yeri olarak kabul edilen bir avluda bulunan St.Paul Kuyusu, ülkemizin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne aday olarak gösterilen kültür varlıklarından birisi.
Asıl adı Saul olan Aziz Pavlus, Hıristiyanlığın ilk yıllarında Tarsus’ta doğmuş. Roma vatandaşı olmasına rağmen kendisi Yahudi. Çocukluğunda İbranice öğrenmiş ve Yahudi dininin eğitimini almış.
Antik Cadde’nin yaklaşık 200 metre kuzey doğusunda yer alan, yaz ve kış suyu hiç eksilmeyen kuyunun ağız taşı silindir şeklinde olmasına rağmen, asıl kuyu gövdesi kare biçiminde tasarlanmış ve dörtgen kesme taşlarla yapılmış. Tarsus’ta gezilecek yerler arasında mutlaka olması gereken, derinliği 38 metre olan kuyunun çapı ise 1,15 metre kadar.

St. Paul Kilisesi / MERSİN

St. Paul Kilisesi veya Aziz Pavlus Kilisesi, Mersin ilinin Tarsus ilçesinde yer alır. Kilisenin MS 11.-12. yüzyıllar arasında inşa edildiği tahmin edilmektedir. 1992-1993 yıllarında Vatikan tarafından Aziz Paul Sempozyumu ve Ayini düzenlenmiştir. Hristiyanlarca kutsal kabul edilen kilise, hac yeri olarak ziyaret edilmektedir. 
St. Paul Kuyusu, Tarsus ilçesinin Kızılmurat Mahallesinde yer alır. Aziz Paul'un evi olarak bilinen yerin hemen yanında yer alır. Çapı 1,15 metredir. Kuyunun ağzı silindir, içi kare biçimindedir. Kuyunun derinliği 38 metredir. St. Paul’un Hristiyanlarca kutsal kabul edilmesinden dolayı kuyu da kutsal kabul edilir ve sürekli olarak ziyaret edilir. 
St. Paul Kilisesi, St. Paul Kuyusu ve çevresi, 25 Şubat 2010 yılında Dünya Mirası Listesine aday olarak sunulmuştur

 

Kırkkaşık Bedesteni / MERSİN

Ramazanoğulları Beyliğinden Piri Paşa’nın oğlu İbrahim Bey tarafından 1579’da yaptırılmış olan Kırkkaşık Bedesteni, ilk dönemlerde imarethane (Aşevi) ve medrese olarak kullanılmışsa da, cumhuriyetten sonra kapalı çarşı olarak işlev görmüştür. Geçmişte Beyaz Çarşı olarak da bilinen Kırkkaşık Bedesteni, dikdörtgen plana sahiptir. Bedesten adını, yapının dış cephesinde bulunan kaşık süslemelerinden almaktadır. Kesme taştan inşa edilen binaya batı ve doğu yönündeki iki kapıdan girilebilmektedir. İçerisinde 21 oda bulunan yapı 7 kubbeden oluşmaktadır. Ayrıca, içerden iki merdivenle çıkılan iki kule oda ve batı yönünde dış cephedeki iki oda ile birlikte oda sayısı 25’tir.
Mülkiyeti, Vakıflar Bölge Müdürlüğüne ait olan Kırkkaşık Bedesteni, Tarsus Belediyesi tarafından kiralanarak 2004 yılında restore ettirilmiştir. Kırkkaşık Bedesteni, 2005 yılında Tarihi Kentler Birliği “Proje Yarışma Ödülü” almıştır.
Tarsus Belediyesi, 2006 yılında, turizm alanında gelişme çabası içinde olan kentin hem tanıtımında hem de sosyo-ekonomik ve kültürel alanlarda katkı sağlaması hedefi doğrultusunda bedestenin dükkânlarını işletmecilere kiralamıştır. Bedesten 7 Mart 2007’de yapılan açılış töreni ile yeniden faaliyete geçmiştir.
Bedesten içerisinde yer alan dükkân ve bürolarda, başta yöresel el sanatlarına ait seramik, ahşap, bakır, gümüş, deri, dokuma turistik hediyelik ürünler olmak üzere, yöresel damak tatlarının sunulduğu yiyecek ve içecekler ile kent tarihini, toplumsal ve kültürel yaşamının anlatıldığı çeşitli yayınlar sergilenmekte ve satılmaktadı

 

Cleopatra Kapısı / MERSİN

Bizans Döneminde inşa edilen kent surlarının Dağ Kapısı, Adana Kapısı ve Deniz Kapısı bulunuyordu. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Tarsus'u anlatırken bu kapı için İskele kapısı ismini takmıştır. Kapının yapımında Horasan harcı kullanılmıştır. Kapının kenarı at nalı şeklinde ve yerden yüksekliği 6.17 m, derinliği ise 6.18 m. dir. Tarsus'un 18. Yüzyıl sonlarına kadar oldukça sağlam üç kapılı surları, 1835 yılında Mısırlı İbrahim Paşa tarafından yıktırılmış ve sadece iki ayak üzerinde tek kemerli deniz kapısı kalmıştır. Mısır'ın ünlü kraliçesi Cleopatra’nın sevgilisi Romalı General Antonius ile Tarsus’ta buluşmak üzere geldiklerinde, o zamanın limanı olan Gözlü Kulede büyük bir törenle karşılanmışlar ve Deniz Kapısından şehre geldiği söylenir. Bu nedenle Deniz Kapısına Cleopatra Kapısı da denir. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi

 

Titiopolis Antik Kenti

George Evart Bean ve Terence Bruce Mitford 1964-1968 yılları arasında Kilikya'da yaptıkları incelemeleri sonucunda hazırladıkları Batı Kilikya'da bulunan antik yerleri gösteren haritaların da bugünkü Kalınören köyünün yerini TIİTİOPOLİS olarak işaretlemişlerdir. Ören yerinde Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerini içine alan kalıntılar yer alır. Titiopolis antik çağlarda Anemurium'a bağlı olmayan bir site konumunda idi. Antik kentte bugün görülmeyen bouleuterion, ninfeum, odeon, tiyatro gibi yapılar büyük bir olasılıkla köy yerleşmesinin altında kalmıştır. Kenti düzenli olarak çeviren sur duvarları kabaca yontulmuş irili ufaklı çok köşeli taşlardan yapılmıştır. Köy girişinde solda bahçeler içerisinde sert gri renkli taştan burmalı sütun çok önemli bir yapıya ait olması gerekir. Bahçeler içerisindeki mozaik tabanlı mekanların işlevlerinin ne olduğu dahi anlaşılmamaktadır. Tepelere doğru çıkıldıkça ilk önümüze çıkan hamam yapısı büyük bir olasılıkla bir gimnazyum yapısı olmalıdır. Hamamın batısında narteksi belirgin üç sahınlı bazilika yer alır. Yapıda sintronon basamakları vardır. Apsisin sağında ve solunda diakonion odaları yer alır. Bu odalar apsisin arkasında revakla desteklenmiş çok amaçlı bazilika tipini gösterir. Köy yerleşmesinin kuzeyinde, surlarla çevrili akropol kalıntıları içerisinde bazilika, hamam ve nekropol sahalarının bulunuşu buranın bir şehir gereksinimine yanıt verecek biçimde ele alındığını gösterir. Yukarı şehirde bulunan batı ve doğu bazilikaları tamamen tahrip olmuştur. Yapıların zeminleri gri ve beyaz renkli mozaiklerle geobitkisel süslü olarak dekore edilmiştir. Dini yapıların doğusunda görkemli mezarların bulunduğu nekropol alanı yer alır. Buradaki kesme taştan, iki katlı tonozlu mezarlar yüceltilmiş birkaç ayrıcalıklı kişinin anıtsal mezarlarıdır. Akropol ‘ün doğu yamacında kapakları templum in antis tarzında gri renkli sert taştan dikdörtgen formunda oyularak yapılmış sarkofaj'ın cephesinde; kanatlarını açmış kartal figürü, yanlarda girlandları taşıyan bukranion ve medusa başları görülür. Bu lahitin hemen yanında ön yüzünde elinde asa tutan sehpa üzerinde oturan erkek figürü lahtin ön yüzüne işlenmiştir. Kalınören'deki ilginç yapılardan biri de akropolün kuzey ucunda yer alan tonoz örtülü üç ayrı mekanlı tylos tipli hamamdır. Hamamın su gereksinimi 20 m. ilerdeki ninfeumdan sağlanıyordu. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi

Soli Pompeipolis Antik Kenti / MERSİN

Mersin’in 10 km. güneybatısında, Mezitli İlçesi’ndedir. İlk olarak M.Ö. 11.yüzyılda, daha sonra M.Ö. 7.yüzyılda Rodos kolonileri tarafından kurulmuştur. Bu şehre güneş anlamına gelen Soloi adı verilmiştir. M.Ö. 64 yılında burada faaliyet gösteren korsanlar, Romalı general Pompeius tarafından bozguna uğratılmıştır. Bu nedenle, şehrin adı Pompeipolis olarak değiştirilmiştir. Burası Grek ve Pers Dönemi yaşandıktan sonra, Makedonya Kralı Büyük İskender tarafından M.Ö. 333 yılında alınmıştır. M.S. 527 yılında meydana gelen depremle şehir tamamen yıkılmış ve geriye sadece sütunlu caddenin bir kısmı, liman, höyük, hamam kalıntısı ve bir su kemeri kalmıştır.

Kalenderis Antik Kenti / MERSİN

Antik yazarlardan Apollodoros, Kelenderis’in Suriye’den gelen Sandokos tarafından kurulduğunu belirtir. Bu metinde adı geçen Sandokos’un İ.Ö. 2. bin Luvi-Hitit tanrılarından Şanta ile özdeş olduğu kabul edilir ki bu kült İ.Ö. 1. binyılda da sürmüştür. Sandon /Sandan aynı zamanda Tarsus’un da kurucusu ve baş tanrılarından biri olup, bu kentin Hellenistik ve Roma Dönemi sikkelerinin bazılarında tasvir edilmiştir. P. Mela, kentin Samoslular (Sisam) tarafından kolonize edidiğini belirtmektedir. 1986 yılından beri Konya Selçuk Üniversitesi’nden Prof.Dr. Levent Zoroğlu başkanlığında sürdürülen arkeolojik kazılarda İ.Ö. 6. yüzyıla kadar giden buluntular ele geçmiştir. Bu buluntular Silifke ve Anamur Müzelerinde sergilenmektedir. Yüzyılın sonlarında Batı Anadolu ve yakın adalardan gelen Ionialılar, Nagidos ile birlikte Kelenderis’te de ticarete yönelik ilişkileri yönlendirecek ticari iskeleler kurmuşlardır. Kelenderis ilk parlak dönemini İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda yaşamıştır. Atinalılar’ın öncülüğünde Persler’e karşı kurulan Attik-Delos Deniz Birliği’nin en doğudaki üyesi olmuştur. Kazılar sırasında bulunan zengin mezarlar, bir yandan kentin batı dünyası ile ilişkilerini belgelerken, aynı zamanda, doğu kültüründen de kopmadığını ortaya koymuştur. Helenistik Çağ’da Mısır’da kurulan Ptolamaios Krallığı ile siyasi ittifak içinde olan Kelenderis, İ.Ö. 1. yüzyıldaki korsan baskınları yüzünden çok zor duruma düşmüştür. Romalıların korsanlara karşı hazırladıkları askeri harekâta da katılan Kelenderisliler, Romalıların Akdeniz ticaret yolunu güvenlik altına almasından sonra ikinci parlak dönemlerini yaşamışlardır. Orta Çağ’da, önce Bizans, daha sonra da Selçuklu egemenliğine giren Kelenderis; Osmanlılar Dönemi’nden 20. Yüzyıl başlarına kadar, Anadolu ile Kıbrıs arasındaki deniz ulaşımında önemli bir liman konumunda olmuştur. Kelenderis, İstanbul’un Konya üzerinden Kıbrıs ile bağlantı kurduğu önemli bir Osmanlı limanıyken, 19. yüzyıl ortalarından itibaren, Mersin limanının ortaya çıkması gibi çeşitli sebeplerden dolayı liman işlevini yitirmeye başlamıştır. Liman Hamamı: Liman girişinde bulunan hamam, kentin kısmen ayakta kalabilen antik yapılarından birisidir. Üç ana mekanı günümüze kadar ulaşmıştır. Büyük bir kompleks olduğu anlaşılan hamamın bütününe ait görsel bilgi kaynağı, 6. yüzyıl başına tarihlenebilen zemin mozaiğidir. Duvarlarının inşasında moloz taşlar kullanılmıştır. Yapının dış yüzeyi sıvasızdır. İç yüzey ise yer yer tuğla kaplamadır ve bunun üzerinde de sıva vardır. Bazı bölümlerde mermer plakalar kaplama malzemesi olarak kullanılmıştır. Çatı örtüsündeki yalıtım ise, kum kireç karışımı sıvanın içine tuğla parçaları karıştırılarak sağlanmıştır. Tiyatro: Yüzey araştırmaları ve sondaj çalışmaları dışında henüz gün ışığına çıkarılmamış olan yapının Anemurium’da olduğu gibi, bir meclis binası olabileceği de sanılmaktadır. Nekropol Alanı: Nekropol alanında yapılan kazılarla çok çeşitli mezar tipleri açığa çıkarılmıştır. Bu nedenle Kelenderis antik kenti mezar çeşitlilikleriyle dikkat çekmektedir. Bu özellik Elaiussa-Sebaste, Anemurium, Uzuncaburç gibi yerlerde de vardır. Ancak Kelenderis’tekiler zamana göre farklı tipteki mezarların bir arada bulunmasıyla ayrıcalık göstermektedir. Bu mezar tipleri arasında bugüne kadar tespit edilenler arasında çukur mezarlar, dromoslu yer altı oda mezarlar, beşik tonozlu mezarlar, baldahinli mezar anıtı(Dört Ayak) , lahitler, mezar taşları bulunmaktadır. Bu mezar tiplerinin yanı sıra kazı buluntuları ile bugüne kadar kesinleştirilemese de Silifke Müzesi’nde bulunan Hydria örneğinden yola çıkarak Erken Helenistik Çağ’dan itibaren cesetlerin yakılıp, küllerinin kurnalara, yani hydrialara konulduğunu gösteren veriler de elde edilmiştir. Kentin yakın çevresinde, Aydıncık-Gülnar yolu üzerinde 15. kilometrede orman içindeki kaynaktan kente su getiren kemerler ve kanallar günümüze kadar ulaşabilen alt yapılardır. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi.

Nagios Antik Kenti / MERSİN

Mersin ili Bozyazı ilçesinde yer alan Nagidos Ören yeri, Grek tarih adamı Hekataios’a göre Nagis Kubernetes tarafından kurulur. Kent, MÖ 7.yy’da ticarete açık bir liman kenti kimliği kazanır. Nagidos’da bulunan Pharnabazus’a ait gümüş sikkeler, kentin MÖ 5.yy sonu ile 4.yy’da güçlü bir konuma eriştiğine işaret eder. Kentin Paşabeleni Tepesi’nde akropolü ve sur duvarları görülür. Tepenin doğusunda yine bir yerleşimi ve batı yönünde antik limanı yer alır. Tepenin alt kısmında ise nekropol alanı bulunur. Kent buluntuları Mersin Müzesi’nde görülebilir.

Gözlükule Höyüğü / MERSİN

Tarsus’un ilk kurulduğu yerleşim yeri olan ve günümüzde ilçenin merkezinde bulunan Gözlükule höyüğü, 1935-39 ve 1947-49 yılları arasında Hetty Goldman başkanlığında Bryn Mawr College projesi olarak Amerikalı bir ekip tarafından kazılarak incelenmiştir. 1950’lerden itibaren üç cilt halinde yayınlanan Goldman Dönemi kazılarının sonuçları Anadolu arkeolojisinin temel başvuru kaynaklarından birini oluşturur. Günümüzden yaklaşık 9000 yıl önce Neolitik Dönem’de kurulduğu anlaşılan bu yerleşim yerinin Erken İslami Döneme değin uzun süreli ve ara verilmeden iskân edildiği bilinmektedir. Gözlükule Höyüğü Kazıları, Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Aslı ÖZYAR ve ekibi tarafından 2001-2006 yılları arasında araştırmalar ile başlamış olup 2007 yılından itibaren de kazılara başlanmıştır. Kazı ve araştırmalar halen devam etmektedir. Kaynak: Tarsus Müze Müdürlüğü

Dağpazarı Kilisesi / MERSİN

Antik ismi Corapissus olan kentin, Karaman’dan Silifke’ye inen antik yol üzerinde oluşu kente ayrı bir önem verildiğini göstermektedir. Etrafında sur ve burç kalıntıları olan bu antik kentin üç nefli, yarım kubbeli, apsisli bir kilisesi bulunmaktadır. Bu kiliseyi İmparator Zenon, 476’da tekrar imparator olması nedeni ile yaptırmıştır. Kilisedeki orta nefin iki yanındaki birer kemer dizisi, burayı yan neflere ayırmıştır. Apsisin iki yanında, Korint üslubunda başlıklı payeler vardır. Kilisenin batı cephesi tamamen yıkılmıştır. Yapının önünde düzgün döşenmiş bir açıklık vardır. Bizans Dönemi’ne ait Kubbeli Kilise’nin apsisi ve bazı duvarları ayakta kalabilmiştir. Antik kentte hayat ağacının kollarına asılmış çok sayıda hayvan ve geometrik desenlerle bezenmiş taban mozaiği göze çarpmaktadır. Yanında üç adet Heroon tipi anıt mezar oldukça yıpranmıştır. Köyün güneyindeki vadide ise kaya mezarlarının bulunduğu nekropol alanı vardır. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi

Yumuktepe Höyüğü / MERSİN

Mersin Belediyesi sınırları içerisinde, Demirtaş Mahallesi’ndedir. Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden birisidir. 1936-1947 yıllarında J.Garstang tarafından başlatılıp bir süre ara verilen kazı çalışmalarına 1993 yılında Prof. Veli Sevin başkanlığında yeniden başlanmıştır. Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Hitit, Yunan, Bizans ve İslâmî dönemlere ait kültür tabakalarından ele geçirilen eserler Mersin Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir

 

İmirzeli Örenyeri / MERSİN

Mersin İli, Erdemli İlçesi, Ayaş Kasabası’nın 11 km. kuzeybatısındadır. Karaahmetli Köyü’ne bağlıdır. Antik kentte Helenistik, Roma, Geç Roma, Erken Bizans dönemi yerleşim izlerine rastlanmaktadır. Kilise, kule, sarnıç, peristilli ev kalıntılardan birkaçıdır

 

Çatıören Örenyeri / MERSİN

Mersin ili, Erdemli İlçesi, Ayaş Kasabası’nın 8 km. kuzeybatısındadır. Helenistik Dönemde tapınak, yerleşim alanı ve nekropol alanı olarak kullanılmıştır. Poligonal duvar tekniğinde yapılmış Hermes tapınağı bulunmaktadır. Roma Döneminde de iskân görmüştür

 

Kanytelleis – Kanlıdivane Örenyeri / MERSİN

Mersin-Silifke karayolunun 50. km. sinde, Ayaş Mevkii’nin 3 km. kuzeyinde yer alır. Eski adı Kanytelleis olan ören yerinde ilk iskân M.Ö. 3.yüzyıl sonlarına rastlamaktadır. Helenistik Döneme ait bir kulenin bulunduğu şehir 11.yüzyıla kadar varlığını korumuştur. Çanakçı kaya mezarları da ören yeri sit alanı içerisindedir. Şehrin içerisindeki obruk da, eskiden suçluların vahşi hayvanlara parçalatıldığı inancından halk arasında “Kanlı Divane” diye anılmaktadır. Obruğun kuzey tarafında zırhlı ve kılıçlı bir asker, güneyinde beş kişilik bir aile kabartması bulunmaktadır. Helenistik kulenin batı duvarındaki kitabede, kulenin rahip krallardan Olbalı Tarkyaris’ in oğlu Teukros tarafından Zeus için yaptırıldığı belirtilmektedir. Şehrin kuzeyindeki anıt mezarı Kanytelleis’ in önde gelenlerinden Aba, kocası ve iki oğlu için yaptırmıştır. Geniş bir obruğun etrafında II. Teodosius (408-450) tarafından kurulan bu şehirde bazilikalar, sarnıçlar, lahitler, anıt mezarlar bulunmaktadır

 

Tol Kervansaray / MERSİN

Tol Kervansarayı Alanya karayolunun 22. kilometresinde, Demirören köyünde yer alır. Yörenin sert kırmızı ve sarı renkli kayan ve moloz taşları ile inşa edilmiş yapı, güney kuzey yönünde iki sahınlı olup yuvarlak tonoz örtülüdür. Yapılış tarihini belirten herhangi bir yazıt bulunmamakla birlikte 14-15. yüzyıllara ait olmalıdır

 

Sarışıh Hanı / MERSİN

Sarışıh Hanı, Tarsus İlçesi, Çukurbağ Mahallesi, Sarışıh Mahallesi yerleşim alanının batısında bulunmaktadır. Han doğu-batı eksenli olup, tahminen 30 m. uzunluğunda, 12 m genişliğinde ve 5-6 m yüksekliğindedir. Dikdörtgen planlı han küçük kesme taşlardan Horasan harcı ile yapılmıştır. Güney cephede yuvarlak tonozlu giriş koridoru bulunmaktadır. Hanın içi yuvarlak tonozludur. Tonozun üstü dıştan beton ile doldurulmuştur. Yapının muhtemelen beylikler döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Hanın yanında bir de çeşme bulunmaktadır.

 

Akarca Hanı / MERSİN

Akarca mahallesinde Ak caminin karşısında yer alan yapı moloz ve kayan taşından inşa edilmiş olup, tek sahınlı ve tonoz örtülü bir yapıdır

 

Altı Kapı Kanı / MERSİN

Anamur-Antalya karayolunda “Kharadrus”un kuzey batısındaki yaklaşık 800 m.'lik bir yolu izleyerek Altı Kapı Hanına ulaşılır.
Yörenin siyah ve sarı renkli taşı ile kayan taşından araları Horasan harçlı olarak inşa edilmiş Altı Kapı Hanında doğu - batı yönünde yuvarlak kemerli altı giriş kapısı birbirine bitişik altı yuvarlak tonozlu mekana açılır. Bu mekanların önünde yine yuvarlak tonozlu payandalarla taşınan revak yer alır.  Yapı 14 - 1 5. yüzyıllara ait olmalıdır.

Sartavul Hanları  / MERSİN
Karaman karayolunun Toros dağlarını aştığı en yüksek nokta olan Sartavulbeli'nin Mut tarafındadır. Mut' a 38 km. uzaklıktadır.
Yolcuların sıkıntılarını ve ölümle sonuçlanan kazaları önlemek için Sartavul Beli'nin Mut ve Karaman tarafında 5' er km. arayla Tonoz örtülü birer han yapılmıştır. Halen; köylüler arasında kış günleri gidiş-gelişlerde ve herhangi bir arızaya uğrayan otobüs yolcuları bu hanlarda bulunmaktadır.

Altından Geçme (Roma Hamamı)  / MERSİN
Roma İmparatorluk çağından kalma, Tarsus'un görkemli yapılarından olan Hamam kalıntısı İlçe merkezinde olup, Eski Cami'nin 50 m kuzeyinde yer almaktadır. Hamam kalın Horasan tabakaları, moloz taşlardan ve tuğlalardan yapılmıştır. Kalın duvarın içinde yer yer baca ve havalandırma künkleri ve duvar içinde tuğladan kör kemerler mevcuttur. Hamamın doğusundaki duvarlar kısmen sağlam olarak kalmış ve üstünü kubbeyle örtülü olduğu yarım kalan kubbe ayaklarından anlaşılmaktadır. M.S. 2-3. yy"a ait olduğu tahmin edilen yapının kuzey ve batı bölümleri tamamen yıkılmış, güney duvarında 3.5 m. genişlikte, 4 m. yükseklikte delik açılmak suretiyle yol geçirilmiştir. Bu nedenle buraya halk tarafından altından geçme denilmektedir.

Eski Hamam (Şahmeran Hamamı)  / MERSİN
Yeni Vakıf İş hanının yanında, Kızılmurat Mahallesinde yer almaktadır. Romalılardan kalma bir hamam temeli üzerine Ramazanoğulları tarafından yapıldığı söylenir. Roma döneminden kalan hamam Altından Geçme'nin uzantısı, Eski Hamam'ın olduğu yere kadar uzanır. Kapının yanındaki kitabede H. 1290, M. 1873 yılında onarım gördüğü yazılıdır. Mahmut paşa Vakfı olarak bilinir. Restore edilerek halkımızın hizmetine sunulmuştur. Efsanevi Yılanlar Padişahı Şahmeran'ın burada kesildiğine ve kanının bu hamamın duvarlarına sıçradığına inanıldığından "Şahmeran Hamamı" da denir. Plan şeması dört eyvanlı tipe giren Eski Hamam, yapılan değişikliklerle eski durumunu kaybetmiş, sıcaklık ve halvet kısımlarından oluşmuştur. Halk arasında şahmeran olarak bilinen yapı, . Hamam, kuzey güney arkasında olup, dikdörtgen plan ihtiva etmektedir. Duvarları moloz taştan inşa edilen yapı genel olarak Türk hamamı özelliklerin göstermektedir. Soyunma yeri, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümünün üzeri kubbe ile örtülüdür. Ayrıca 10 ahşap loca ve ortada sonradan betonla çevrilmiş bir havuz vardır.

Onur Yazıtı (Yeni Hamam)   / MERSİN
Yeni Hamam İlçemiz Merkezinde Ulu Camiinin yanında yer almaktadır. Hamamın giriş kapısı üzerindeki kitabeden 1785 tarihinde yapılmış olduğu belirtilmektedir. Bu kitabenin onarım sonrası konulduğu sanılmaktadır. Hamam klasik Türk hamamlarının özelliğini taşımaktadır. Hamamda soyunma, ılıklık, sıcaklık külhan olmak üzere dört bölüm mevcuttur. Soyunma yeri beşik tonozla, ılıklık ve sıcaklık bölümü kubbe ile örtülüdür. Sekizgen planlı sıcaklık kısmında dört yanda eyvanlar ve bunlar arasında halvet odaları bulunmaktadır. 
Yeni Hamam'ın duvarında bulunmakta olan bu yazıt 1982 yılında yerinden çıkarılıp şimdiki yeri olan Kleopatra Kapısının kuzeyine yerleştirilmiştir. Boyu 1.45 m. eni 0.52 m.dir. Romalılar zamanında bir heykelin kaidesi olarak kullanılmıştır. Üzerindeki yazıtın Türkçe çevirisi şöyledir.
"Bu heykel imparatorluk tapınağının koruyuculuğunu iki kez yapmak, gerek kent, gerekse Kilikya eyalet yönetiminde bazı sivil ve resmi işlerde özel sorumluluk ve yetkilere sahip olmak ve bağımsız eyalet meclisi kurmak gibi pek çok ve seçkin ayrıcalıklarla onurlandırılmış bulunan Kilikya, İsaura ve Lycaonia eyaletlerine başkanlık eden, en büyük, en güzel ve en önde gelen başkent olan Severus Alexander'in Septimus Severus'un Caracalla'nın ve Handrianus'un kenti Tarsus tarafından dindar ve talihli efendimiz imparator Marcus Aurelius Severus Alexander'in esenliği için dikilmiştir." Yazıt,Severus Alexander'in imparator olduğu yıllar arasında yani İS 222-235 yıllarına tarihlenmiştir.

Justinianus Köprüsü (Baç Köprüsü)  / MERSİN
Modern Tarsus kentinin doğusunda bulunan Justiniaus köprüsüne halk tarafından eskiden şehre girişte alınan Bac Vergisinden dolayı Bac Köprüsü denilmektedir. 
Adana-Ankara karayolunun Tarsus girişinde ve kuzeyindedir. Berdan (Tarsus) Çayı üzerindeki köprü, İ.S.VI. yüzyılda Bizans İmparatoru Justiniaus (İ.Ö.527-566) tarafından yaptırılmıştır. Birkaç kez ve en son olarak 1978 yılında restore edilmiştir.
Eski dönemlerde köprüden geçme paralı olduğundan bu köprüye vergi anlamına gelen Bac adı verilmiştir.

Cumhuriyet Alanı Roma Yolu  / MERSİN
Tarsus İlçesi Merkezinde çok katlı otopark projesi temel hafriyat çalışmaları esnasında zemin seviyesinin 5 m. altında antik bir yola tesadüf edilmiştir. 68 m.lik bölümü ortaya çıkarılan yolun genişliği 7 m. olup, poligonal teknikte bazalt taştan inşa edilmiştir. Yolun altında 1.70 m. yükseklikte, 70 cm. genişlikte orijinal kanalizasyon sistemi ve tali kanallarla, cadde kenarlarında konglemera taştan yağmur sularını toplayan kanallar mevcuttur. Antik yolun sağ tarafında sütunlu stilabot yer almaktadır. Roma döneminde yapıldığı tahmin edilen yolun Bizans ve İslami dönemlerde de kullanıldığı yapılan çalışmalardan anlaşılmıştır. 

Ala Köprüsü  / MERSİN
Ana yatak üzerinde 19.65 metre açıklığında tek gözlü bir köprüdür. Köprüde ayrıca taşkın suları için bir boşaltma gözü doğu yönüne yerleştirilmiştir. Ana kemerin yapısı, çok önemli bir işçilik ve sağlam traverten malzemeyle yapılmıştır. Uzunluğu 54 metre olan köprünün korkulukları dıştan belirmeksizin tempan duvarının uzantısıyla sonuçlanır.Yazıtı olmayan köprü, 14. yüzyılda Karamanoğulları tarafından yaptırılmış bir mimarlık harikasıdır ve halen kullanılmaktadır. Kaynak: Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Deniz Feneri / MERSİN
1911 yılında Fransızlar tarafından yapılmıştır. Halen faal durumdadır.

Demiroluk / MERSİN
Anamur-Ermenek karayolunda Abanoz yaylasından 18 km. sonra sağda Demiroluk kalıntılarının bulunduğu yere ulaşılır.
Demiroluk kalıntıları içinde ilk dikkati çeken blok kayalar üzerine oyularak yapılmış kaya mezarlarıdır. Mezarların cepheleri üçgen alınlıklı olup, sütun ve payelerle dekorlandırılmıştır.
Bu kaya mezarların birinde üçgen alınlığın içinde aslan betimlemesinin iki yanında "Akroter" süslemeleri yer alır. Antik kentin batı yönünde yine bir kaya mezarında üçgen alınlık içinde kalkan tutan, sağa doğru hareket halinde şaha kalkmış at üzerinde yer alan süvari yüksek kabartma olarak işlenmiştir.
Mezar kalıntıları Bozkır yakınlarında bulunan Isaura antik kenti kaya mezarları ile büyük benzerlik taşır.

Köristanlık / MERSİN
Anamur-Ermenek karayolunda Akpınar yaylasını geçtikten sonra Iconium, Germanikapolis üzerinden Anemuriuma ulaşan antik yol üzerinde bulunan yörede "Çandır" olarak bilinen ören yerine gelinir.
Antik kent yukarı şehir (akropol) ve yamaçlarda bulunan nekropol sahalarından ıneydana gelir.
Antik şehirde kuzey batı yönünde çok sayıda kaya mezarı yer alır. Mezarların cephesi "Templum in antis" tarzında ve iki sütun paye ile dekore edilmiştir.

Azıtepe / MERSİN
Anamur Bozyazı karayolunda Çarıklar köyü sınırları içerisinde Azıtepe kalıntıları yer alır.
Antik yerleşimin en doğusunda İ.S. 4ncü yüzyıla tarihleyebileceğimiz apsisi ve sintronon izleri belirgin geniş ölçekli bazilika yapısı görülür.
Ören yerinin güney doğusunda moloz taştan beşik tonozlu hamam yer alır.

Anıtlı Gözetleme Kulesi / MERSİN
Yapı Anamur-Alanya karayolunun Yakacık köyü içerisinde yer alır. 
Yapı, kesme taştan kalın temeller üzerinde ve iki katlıdır. Mekan açıklıklarını yuvarlak tonozlu, üst örtü beşik çatılıdır. İ.S. 4, 5. yüzyıllara tarihleyebileceğimiz gözetleme kulesi döneminde önemli bir karakol yapısı olmalıdır.

Otak Köprü Şapel Binası / MERSİN
Anamur -Alanya karayolunda Yakacık'tan sonra sağa dönünce 10. km. de solda Kaladran çayının kenarında Otak Şapeli yer alır.
Geç Bizans dönemine ait yapı moloz ve kesme taştan tek sahınlı apsinin iki yanında kült odaları bulunan küçük bir yapıdır.

Ayvasil / MERSİN
Anamur - Ermenek karayolundan 2 km. uzaklıkta, sağda basit kale surları, yapı kalıntıları ve bir hamam yer alır.

Kandacık Nekropolü / MERSİN
Anamur Ermenek karayolunda Malaklar köyü yakınlarındaki Kandacık Nekropolünde Roma dönemine ait küp biçiminde mezarlar ve diğer yapı kalıntıları görülür.

Arap Çukuru / MERSİN
Çukur Abanoz köyü yakınlarında Arap Çukuru mevkiinde yüksek kayalar üzerinde yer alan yüzlerce oyuk ahşap mertekler üzerine yerleştirilmiş lahitlerin oyuklarına ait olmalıdır. Ören yerinde ayrıca üçgen çatılı haç kabartmalı kaya mezarları görülür.

Şıhardıcı / MERSİN
Arap çukuru yakınlarında yüksek hakim tepe üzerinde yer alan antik kent aşırı tahrip olmuştur. Ören yerinde görülen korint tipi sütun başlıkları ve diğer mimari parçalar önemi yapılara ait olmalıdır.

Halkalı / MERSİN
Anamur-Ermenek karayolu üzerinde Abanoz yaylasını geçtikten sonra solda ormanlık saha içerisinde halkalı kalıntıları yer alır. Ören yeri içerisinde Roma dönemine ait üçgen alınlıklı ve sütunlu kaya mezarları dikkat çeker.

Abanoz / MERSİN
Anamur-Ermenek karayolunda Abanoz Yaylasında sağda hakim tepeler üzerinde son derece tahrip olmuş kent kalıntıları görülür. Antik kentin sağında nekropol sahasında sağlam kalabilmiş kaya mezarları yer alır.

Zincirlitepe / MERSİN
Anamur'un batısında Kızılaliler köyünün kuzeyinde henüz fonksiyonu çözülememiş sayısız yapı kalıntısı ve nekropol alanı yer alır.

Ovabaşı / MERSİN
Anamur'un batısında Ovabaşı köyü sınırlan içerisinde bulunan ören yerinde Geç Roma ve Bizans dönemlerine ait apsis'i belirgin bir bazilika, sarnıçlar ve nekropol alanı görülür.

Nimfeum / MERSİN
Sarıdana köyü yakınlarında yer alan anıtsal çeşmenin sütunlu cephesinde ortası aslan ve medusa başlarıyla dekore edilmiştir. Yapı Roma dönemine aittir.

 
ADANA BÖLGESEL TURİST REHBERLERİ ODASI
ADRO

Adana Bölgesel Turist Rehberleri Odası

Cemalpaşa mah.Fuzuli Cad. Galleria Avm 14/1210 Kat :2 Ofis no:217
Seyhan /Adana

Tel : 0 (322) 459 0 118

GSM : +

GSM : +90 532 162 16 35  Adro Bş. Hasan Erdoğan

E-Posta : info@adro.org.tr 

DÜŞÜNCELERİNİZ BİZİM İÇİN ÖNEMLİDİR